İNSANLAR NEDEN YÖNETİLMEK İSTERLER, TARİHSEL SÜREÇ VE ÖRGÜTLENME TEMELLERİ
Toplumun örgütlenmesi ve bireylerin bir otorite altında yaşama eğilimi, insanlık tarihinin en temel dinamiklerinden biridir. Bu eğilimin kökenleri, hem bireysel düzeyde güvenlik ve düzen arayışına hem de kolektif düzeyde işbirliği ve kaynak yönetimine dayanır. Aşağıda tarihsel süreç ve toplumsal dinamikler ışığında, insanların neden yönetilmeyi arzuladıkları ve ihtiyaç duydukları, evrimsel, felsefi, sosyolojik ve politik açılardan ele alınacaktır.
Evrimsel ve Biyolojik Temeller
İnsan türü, avcı–toplayıcı dönemlerden yerleşik tarım topluluklarına geçerken, güvenlik ve kaynak paylaşımı gereksinimleriyle karşılaşmıştır. Grup içinde liderlik ve karar mekanizmaları, av sırasında tehdidi en aza indirme, yiyecek dağıtımını organize etme ve düşman saldırılarına karşı savunmayı kolaylaştırma işlevi görmüştür. Evrimsel psikoloji bağlamında, hiyerarşik düzenler bireylere duygusal olarak güvenlik hissi sunar; belirsizlik ve kaos algısı, stres tepkilerini artırırken, yönetim tarafından belirlenen kurallar ve liderlik algısı, amigdala kaynaklı kaygıyı azaltır
Antik Dönemden Feodalizme: İlk Örgütlenme Denemeleri
İlk büyük uygarlıklarda (Mezopotamya, Mısır, Çin) yöneten ve yönetilen ayrımı tanrısal meşruiyet temeline dayandırıldı. Firavunlar ve krallar, ilahi iradeyi temsil ettikleri iddiasıyla toplumsal düzeni kurarken, halk ise tanrısal düzenin devamı için boyun eğmeye itildi. Orta Çağ Avrupa’sında feodal sistem, kişisel sadakat ve mülkiyet ilişkileri etrafında inşa edildi; vassallar, koruma ve toprak karşılığında lordlarına bağlılık gösterdiler (Bloch, 1961). Bu yapılar, bireylere kimlik, aidiyet ve güvenlik hissi sundu; toprak ve askeri koruma, hak ve yükümlülükler etrafında yönetilmeyi cazip kıldı.
Siyasal Felsefe ve Sosyal Sözleşme
17. ve 18. yüzyıl siyasal felsefesi, yönetime rıza ilkesini “sosyal sözleşme” kavramı etrafında tartıştı. Thomas Hobbes’a göre, doğal durumda insan “herkesin herkese karşı savaşı” içinde yaşar; barış ve güvenlik ancak mutlak bir egemenin egemenliği altında mümkündür (Hobbes, 1651). John Locke ise bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması için yönetimi sınırlı bir sözleşme olarak görür; halk, yönetimi devralma ve gerektiğinde geri çekme yetkisine sahiptir (Locke, 1689). Jean-Jacques Rousseau ise egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olduğunu savunarak, doğrudan demokrasi fikrini öne çıkarmıştır (Rousseau, 1762).
Modern Toplumlarda Bürokrasi ve Meşruiyet
Max Weber’e göre, modern devlet yönetiminin üç tür meşruiyeti vardır: geleneksel, karizmatik ve yasal‐rasyonel. Günümüzde egemen yapı genellikle yasal‐rasyonel temellidir: yasalar, kurallar ve bürokratik prosedürler, yönetime itaatin rasyonel gerekçesini oluşturur (Weber, 1922). Bireyler, karmaşık toplumsal ilişkilerde karar alma süreçlerini merkeze kitlesel katılım olmadan devredebilmeyi, uzmanlığa dayalı bürokraside “adil” ve “tutarlı” düzen beklentisiyle tercih ederler. Bu mekanizma, belirsizlikten kaynaklanan kararsızlığı azaltır ve ekonomik–sosyal faaliyetlerin öngörülebilirliğini artırır.
Psikolojik ve Sosyolojik İhtiyaçlar
Psikolojik olarak bireyler, ait olma ve güçlülük ihtiyaçlarının yanı sıra “anlam” ve “kontrol” duygusu ararlar. Yönetim, bireye kendi küçük ölçekli etki alanları içinde bile olsa bir düzen parçası olma hissi verir. Emile Durkheim’ın toplumsal dayanışma kuramında, kolektif bilinç ve ortak normlar; düzen ve aidiyet hissini besleyerek, bireyleri topluma bağlar (Durkheim, 1893). Ruh sağlığı araştırmaları da belirsizliğin anksiyeteyi tetiklediğini, net kurallar ve liderlik sayesinde bireyin stres seviyesinin gerilediğini göstermektedir (Taylor, 2012).Krizler, Güven ve Liderlik
Savaş, salgın, ekonomik çöküş gibi büyük ölçekli krizler, yönetimin meşruiyetini yeniden tanımlar. Halk, acil kararlar alabilme kapasitesi yüksek liderlik ve kriz yönetimi uzmanlığına yönelir. COVID-19 salgını sürecinde ülkeler, merkezi otoritelerin hızlı karar mekanizmalarına yönelirken, bireylerin büyük çoğunluğu katı tedbirlere itaat etti; çünkü belirsizlik ve ölümcül tehdit karşısında uzman yönetim ihtiyacı öne çıktı (Fischer & Berger, 2021).
Geleceğe Bakış
İnsanlar, güvenlik, düzen, adalet beklentisi ve aidiyet hissi için yönetim ilişkisini kabul eder; tarih boyunca bu ihtiyaçlar, farklı kurum ve ideolojiler çerçevesinde meşruiyet kazanmıştır. Modern dünyada dijitalleşme, bireysel özerklik vaadiyle hiyerarşik yapıları sorgularken; iklim krizi, göç dalgaları ve teknolojik dönüşümler yeni yönetim biçimlerine, ağ temelli, katılımcı ve şeffaf modellerine ihtiyacı ortaya koymaktadır. Geleceğin yönetim biçimleri, insanların hem güvenlik arzusunu hem de özerklik ve adalet beklentisini dengeleyen karma sistemler olarak şekillenecektir.